ÇEPNİLER

Çepniler


Çepni isminin yer aldığı ilk yazılı metin, ilk Türk bilgini olan Kaşgarlı Mahmud’un 1070 yılında kaleme aldığı Divanü Lügati’t-Türk isimli eserdir. 

  Eserde Çepni Boyu, Oğuz Boyları’nın 21. sırasında gösterilmiş, damgasının resmi de verilmiştir. 13. yüzyılda yayınlanan bir başka önemli eserde Çepniler, Üç Oklar’ın 4. boyu olarak gösterilir. 16. yüzyılda, Anadolu’da Çepniler’e ait 50′ye yakın şehir adı tespit edilmiştir.

  Günümüze intikal eden kaynaklarda yer alan bilgiler, Çepniler’in, Osmanlı Hânedânı’nın mensup olduğu ve en önemli, en şerefli, en büyük Oğuz Boyu olan Kayılar’a yakın önemde bir boy olduğu kanaatini uyandırıyor. Ne var ki onların savaşçı karakterleri, önemlerini günümüze yansıtacak kalıcı ürünler meydana getirmelerini engellemiş. Çepniler’e ait kabileler, değişik tarihlerde farklı cephelerde savaşmışlar ve ordu ile gittikleri bölgelere yerleşmişler. Savaşlarda nüfusları azalmış. Belli ve kalıcı bir kültür oluşturamamışlar. 

Çepniler; 1071′de Anadolu’nun, 1277 yılından itibaren de Sinop’tan Trabzon’a kadar olan Karadeniz Bölgesi’nin fethedilmesinde çok aktif görevler üstlendiler. 1277 yılında Sinop’a saldıran Rum Pontus İmparatorluğu’nun ordusunu bozguna uğrattılar.

  Daha sonra da Samsun’dan Giresun’a kadar olan bölgeyi ele geçirdiler. Hacı Emir adlı güçlü bir Çepni, derebeyi gibi bir unvanla bölgeyi yönetiyordu. Bir grup Çepni de 1461′de Fatih Sultan Mehmed Han, Trabzon’u fethetmeye gelmeden önce, şehri kendilerine yurt edinmişti.

  Onlar, Fatih’in Ordusu’na yardımcı oldular. Elde edilen zaferde büyük payları vardır.

  Trabzon’un fethinden sonraki tarihlerde Çepniler, konar – göçer hayatı bırakıp, yerleşik düzene geçtiler. 16. yüzyıla gelindiğinde, Zonguldak’ın sahil şehri olan Amasra’dan Rize’ye kadar uzanan kıyı şeridinde nüfusun çoğunluğunu Çepniler oluşturuyordu. Ne sebepledir bilinmez, Sinop’taki Çepniler’den günümüze insan ve iz kalmamıştır. Ordu ve Giresun’un bazı ilçeleri hariç, diğer bölgelerdeki Çepni nüfusu azalmıştır.

  Çepniler, ‘nerede düşman görürse hemen savaşa tutuşan insanlar’ olarak bilinirler. Onlar, bu özellikleri sebebiyle 1690 yılında, Avusturya Seferi’ne çağrıldılar. Savaşa katılarak başarının sağlanmasında etkili oldular.

  Çepniler, ilk Müslüman Türk’lerdendirler. Bazı güvenilir kaynaklarda, Alevîler’in bir kolu olarak tanımlanmaktadırlar. ‘Çepniler’in küçük bir bölümünün Alevî olduğu’ şeklindeki bir söylemin daha doğru olacağı şüphesizdir.

  Bu gün, çoğunluğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşayan Çepniler’in Alevîlik’le ilgileri yoktur. Onlar Hanefî mezhebine mensupturlar.

  Balıkesir ili dışında; Urfa, Maraş, Adana, Ankara, (Şereflikoçhisar) Yozgat, (Keksin) Kırşehir, (Hacıbektaş) Çorum, Sivas, Manisa, (Turgutlu) İzmir, (Bergama) bölgelerinde yaşayan Çepniler arasında Bekir, Ömer ve Osman isimlerine az da olsa rastlanması, Çepniler’in çok büyük bir ekseriyetinin Alevîlik’le ilişkilerinin olmadığının göstergesidir. Bilindiği gibi Alevîler, bu üç ismi kesinlikle kullanmazlar. Son iki cümlede, Çepniler’i Alevîlik’ten tenzih eden-uzak tutan bir anlam aranmamalı. Amaç, bir gerçeğin vurgulanmasından ibarettir.

  Alevîler de, Alevî olan Çepniler de kültürümüze, ahlâki değerlerimize renk ve zenginlik katan has vatandaşlarımızdır.

  Görüldüğü gibi Çepniler, Türkiye içinde ve dışında, çok geniş bir coğrafyaya yayılmışlardır. Bu olgunun sebepleri şöyle açıklanabilir: 1- Moğol istilâları, 2- Baba İshak Türkmenleri’nin ayaklanmaları, 3- Savaşçı karakterlerinin gereği olarak savaşlara katılmaları ve savaş amacıyla gittikleri yerler fethedildikten sonra oralara yerleşmeleri.



Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol